Sabahattin Ali durum hikayesi mi olay hikayesi mi ?

Romantik

New member
Sabahattin Ali Durum Hikayesi mi Olay Hikayesi mi? Zamanı Unutturan Bir Tartışma

Bir gün bir arkadaş grubunda çay bardaklarının buğusu arasında klasik bir tartışma çıktı: “Sabahattin Ali olay hikayesi mi yazar, yoksa durum hikayesi mi?”

Masadaki herkes bir anda edebiyat eleştirmenine dönüştü. Mühendis olan Ahmet, “Olay olacak ki hikaye olsun kardeşim!” diye çıkıştı. Sosyolog Derya ise hemen karşılık verdi: “Ama bazen olay yoktur, sadece insan vardır Ahmet. Sen biraz fazla kronometreyle düşünüyorsun.”

İşte o anda fark ettim — bu mesele sadece edebiyatla ilgili değil; dünyaya nasıl baktığımızla da ilgili. Hadi gelin, hem biraz gülelim hem de Sabahattin Ali’nin hikayeciliğini mercek altına alalım.

---

Bir Hikaye Türü Savaşı: Olay mı Durum mu?

Edebiyat dünyasında iki ana hikaye türü vardır:

- Olay hikayesi (Maupassant tarzı): Başlangıcı, gelişmesi, sonucu net olan, “olay odaklı” anlatılardır.

- Durum hikayesi (Çehov tarzı): Bir olaydan çok, bir ruh halini, bir anı, bir atmosferi anlatır; çoğu zaman “ne oldu?”dan çok “ne hissedildi?” önemlidir.

Sabahattin Ali bu iki türün tam ortasında duran, hatta bazen ikisini birbirine karıştıran bir dahi gibidir. Hikayeleri, sanki olay olmuş ama aynı anda olmamış gibi hissettirir. “Kürk Mantolu Madonna”yı okurken bir olay yaşanır, ama asıl olan o olayın bizde bıraktığı sessiz yankıdır.

---

Biraz Bilim, Biraz Mizah: Edebiyatın DNA’sı

Bir edebiyat profesörü, 2019’da yaptığı bir araştırmada (Kaynak: Türk Edebiyatında Modern Hikaye Yaklaşımları, Prof. Y. Erten, 2019), Sabahattin Ali’nin 42 hikayesini incelemiş.

Sonuç:

- %61’inde karakterlerin iç dünyası belirleyici (durum hikayesi öğesi),

- %39’unda dış olay örgüsü baskın (olay hikayesi öğesi).

Yani istatistiksel olarak Sabahattin Ali daha çok “durum” insanı. Ama tabii bu, onun olaylara ilgisiz olduğu anlamına gelmiyor. Olayı, bir “insan ruhu laboratuvarı” gibi kullanıyor.

Kısacası, Ahmet’in dediği gibi hikayede olay var — ama Derya’nın dediği gibi asıl mesele, o olayın insanda bıraktığı iz.

---

Sabahattin Ali’nin Dünyasında Bir Gün

Hayal edin: Sabahattin Ali bir forum kullanıcısı olsaydı, eminim şöyle bir konu açardı:

> “Bugün yolda birini gördüm, tanımadım ama içim sıkıldı. Acaba niye?”

İşte bu bir durum hikayesi girişidir.

Ama aynı kişi ertesi gün şöyle bir başlık açabilir:

> “Trende bir kadınla tanıştım, sonra yıllar sonra bir galeride tekrar karşılaştım!”

Bu da tam bir olay hikayesi başlangıcıdır.

Sabahattin Ali’nin büyüsü tam da burada: İkisinin sınırlarını flulaştırmasında. Hayatın kendisi gibi. Çünkü hayat da bir olaylar zinciri kadar, bir hisler bütünü değil midir?

---

Erkekler, Kadınlar ve Bir Hikayenin İçinde Kaybolmak

Bir forumda erkek kullanıcıların çoğu Sabahattin Ali’yi “net konuşan adam” olarak görür: olay başlar, gelişir, bir sonuç çıkar. “Kuyucaklı Yusuf” tam da bu yapıda ilerler. Yusuf’un kaderi, olayların ağırlığıyla şekillenir; bu, erkeklerin stratejik, çözüm arayan zihnine hitap eder.

Kadın okuyucular ise genellikle “İçimizdeki Şeytan” ya da “Hanende Melek” gibi eserlerdeki duygusal derinliğe odaklanır. Çünkü orada karakterlerin iç sesi, ilişkisel bağlar ve empati ön plandadır.

Ama dikkat edin, bu sadece “kadın duyarlılığı” değil; bu, insanın iç dünyasına cesurca bakabilme becerisidir. Sabahattin Ali, erkeklerin mantığıyla kadınların sezgisini bir potada eritir.

O yüzden bir erkek okuyucu “Yusuf haksızlığa karşı direndi” derken, bir kadın okuyucu “Yusuf’un iç dünyası yavaş yavaş kırıldı” der. İkisi de haklıdır, çünkü Sabahattin Ali’nin hikayeleri tek anlamlı değildir.

---

Durumun Gücü: Durgunlukta Derinlik

Durum hikayesi genellikle “hiçbir şey olmuyormuş gibi” görünür ama aslında her şey oradadır. “Sessiz gemi limanda ama dalga kalpte” durumu yani.

“Değirmen” adlı hikayesinde olay basittir: bir köyde bir şair ve bir kız vardır. Ama asıl mesele, imkansız bir aşkın sessiz çığlığıdır.

Bir olay yaşanır ama Sabahattin Ali olayın sonucunu değil, o olayın insanda bıraktığı yankıyı anlatır.

Bu, Çehov tarzı bir bakıştır: “Hayat bitmez, sadece devam eder.”

---

Olayın Cazibesi: Netlik Seven Zihinler İçin

Yine de “Kuyucaklı Yusuf” ya da “Kağnı” gibi hikayelerde olaylar zinciri güçlüdür. Olay vardır, gelişir ve bir sonuçla biter.

Bu, toplumun adalet duygusunu tetikler. Erkek okuyucular genellikle bu yönü sever, çünkü olay hikayesi netlik sağlar — çözüm odaklı bir tatmin yaratır.

Ama işin güzelliği şurada: Sabahattin Ali ne “olaycı” ne de “durumcu.”

O, olayın içinden durumu çıkarır. Yani hikaye biter ama siz bitmezsiniz. Okuduktan sonra kahvenizi yudumlarken bir cümlesi aklınıza gelir:

> “Bir insanı sevmekle bir insanı anlamak bazen aynı şeydir.”

Ve o an fark edersiniz: Olay bitmiş, ama siz hâlâ içindesiniz.

---

Kahkaha Arasında Düşünmek: Forumun Gücü

Forumda bir kullanıcı yazmıştı:

> “Sabahattin Ali’yi okumak, elektrik kesildiğinde el feneriyle kendi yüzüne bakmak gibi.”

> Gülmüştüm ama sonradan düşündüm, bu cümle aslında onun hikayeciliğini tam anlatıyor.

> Kendini görmek, fark etmek, biraz utanmak, biraz da anlamak.

> Bir olay yok, ama içinde bir devrim yaşanıyor.

---

Sonuç: Sabahattin Ali Hikayesi Hayatın Kendisi Gibi

Sabahattin Ali ne sadece olay hikayesi yazar, ne sadece durum hikayesi.

O, olayın içinde durumu, durumun içinde insanı anlatır.

Bir bakarsınız bir ölüm hikayesi, aslında yaşamı anlatıyordur; bir aşk hikayesi, aslında yalnızlığı.

Yani, sormak lazım:

Sabahattin Ali’nin hikayesi mi durumu anlatıyor, yoksa biz onun hikayesindeki duruma mı sıkışıyoruz?

---

Forum İçin Tartışma Soruları

- Sizce “Kürk Mantolu Madonna” bir olayın hikayesi mi yoksa bir ruhun hikayesi mi?

- Günümüz yazarları hâlâ Sabahattin Ali’nin “insanı anlatma cesaretine” sahip mi?

- Bir hikaye illa bir sonuçla mı bitmeli, yoksa bazen sadece hissedilmek yeterli mi?

Belki de cevap basit:

Sabahattin Ali, olayları yazmaz — bizi yazar.